Bugün istisnasız her kültürde kendine öyle ya da böyle bir yer bulmuş bu kaynatılmış meyve özünün etimolojik kökeni Latince 'melimalum'a (meli-bal, malum-elma) dayanıyor. Yemek kitaplarında kayda geçen marmelada benzer ilk tarif ise 4.-5. yüzyılda yaşamış Apicius'a ait ve marmeladın kökenindeki bu kelimeyle bir hayli örtüşüyor.
Bu tarifte ayvalar, bal ve 'defrutum' denen bir tür meyve şurubu ile pişiriliyor. Portekiz ve İspanya'da 'marmelada', 'marmalade' isimlerinin altında hep ayvadan yapılan marmelatlar var.
Öte yandan İngilizce dilinde marmelat ifadesini genel olarak narenciyelerin kabukları ve suyu, posası ile yapılan püre halindeki marmelatlar için kullanan ikinci bir yaygın söylem var. Bu ifadenin ise Fransızca'dan geçtiği, Portekiz denizcilerinin deniz tutmasına karşı mideye iyi gelen, hazmı kolaylaştıran portakal marmeladı yemelerine atfen kullanılarak yerleştiği düşünülüyor (Mar-deniz, malade-hastalık). Hazmı kolaylaştırdığı ve mideye iyi geldiğine bizzat kefilim.
Portakal ve marmelat deyince akla gelen ilk şey ise Endülüs'ün 'Sevilla' portakalları. Bitter bir aroması olan bu bol pektinli tür yurdumuzda 'turunç' diye bilinen narenciye cinsinin aynısı.
Yunanlıların ise 'kaşık tatlıları' adı altında yemek sonrası kahve ile almak ya da misafirlere marmelatları, reçelleri ikram olarak tek lokmalık kaşıkların içinde sunmak gibi bir gelenekleri var. Ülkemiz kültüründe kahvaltılık reçel olarak yenilen, iplere dizilip yapılan portakal kabuğu reçeli de bu tatlı damak hoşluğu çeşitlerinden biri.