30 Ekim 2011 Pazar

ERİK


İlkbaharın çoşkusuyla uyanan insanlar sıkıca sarılır özledikleri yaz aylarına. Bu aylardan her birini bağırlarına bastıkça daha da bir ısınırlar, gevşerler, rahatlarlar. Derken Ağustos ayının on beşinden sonra yavaşça fark edilir ki, yaz biter. Eylül'ün tatlı rüzgarları ve ılık güneşle gıdıklanır ruhumuz. Güneş hala oradadır ama biraz daha mesafe koymuştur araya; ya da biz ona. Yine de ısıtır. Ancak başka bir mevsimin habercisi bir serinlik girer usul usul önce sabahlara ve akşamlara, sonra da daha bir gün ortalarına. Şahsen benim en sevdiğim aydır Eylül. Mevsimin yazdan sonbahara döndüğü her sene gözlerim erikleri arar. Ağzım sulanır. O mayhoş tadı ararım. Acaba bu sene nasıl yapsam diye düşünür dururum. Her sene, 'daha iyi bir yolu var mıdır acaba?' derim. Daha soğuk günlere bir kapı aralanır. Ekim gelir.


Gül ailesinin kayısıyla başlayan yaz meyveleri geçidi bayrağı takımın son meyvesine bırakır. Mürdüm. Latince adı Prunus domestica olan bu türün kökleri Kafkaslar ve Şam'a dayanıyor. Oradan İskender aracılığıyla Roma'ya taşınmış. Mayhoş tadı, buğulu, mor kabuğu ve pişmeye çok elverişli dirençli, sıkı yapısıyla eriklerin en karakterlilerinden biri.


Aynı dönemde tezgahlara gelen bir tür daha var. Ülkemizde Anjelik eriği denen türden bahsediyorum. Aslında elmadan sonra dünyada en çok yetiştirilen ikinci meyve olan eriğin melezlerinden biri. Bir tür Japon eriğinden türetilmiş. Kıpkırmızı ince kabuğu ve koyu kırmızı ya da sarı içi, kolayca ayrılan çekirdeği ve piştiğinde daha da lezzetlenen tadıyla pek çok insanın gönlünü fethetmiş bir melez. Sonbaharda pişecek pek çok meyveli tatlı için isabetli bir seçim. Özellikle de buradaki gibi oda sıcaklığında yenilen 'çamur kek' diye anılan çikolatalı ılık bir kek için. Geriye geç bir Pazar sabahı ya da akşam üstü etrafınızda tatlı insanlarla hoş sohbet içerisinde birer kahve hazırlamak ya da çay demlemek kalıyor. Tadını çıkarın.